9 Şubat 2012 Perşembe

HAFTANIN LEMAN'INDAN SIKILHAN



            - Sıkılhan alo, dostum ben Enes, Enes Binsatar. Peşimdeler dostum. Beni otele çevirmek istiyorlar. Konuşurlarken duydum, benim için “Konaklama tesisi” felan diyolar...Helikopterle tepemde dolanıyollar, uzaktan ölçümü alıyorlar hissediyorum. Bir tenhada beton kamyonu tarafından kıstırılmaktan korkuyorum. Hakikaten zor durumdayım. Bu adamlar beni otel etmeden durmazlar Sıkılhan...
            - Eheh... Karşı durma teslim ol bence. Ne güzel her yerine küçük şirin şampuan şişeleri, mini barlar felan sokarlar, lobinde çay içeriz.
            - Ne diyosun sen be mübarek adam?
            - “Evet” diyorum. “Herşeye hayır diyen zihniyyet”ten bıktım. Bi kısmını da AVM yapsınlar bence, yakışır...
            - Fevkalade ciddiyim Sıkılhan. Tamam mikilik senin fıtratında var amma şimdi hakkaten sırası diil. Ben bu herifleri fena kızdırdım. Ağrıyan dişime bi miktar alkol bandırmıştım, herhalde o yüzden oldu; bazı kudretli müteahhid kardeşlerime uygunsuz lakırdılar ettim... O dakka beni otele çevirmeye karar verdiler, bakışlarından anladım. Bi tanesi tebeşirle üstüme işaret bile koydu. Sırtıma inşaat ruhsatı iğnelediler...
            - Hımm... Peki ikinci köprüye sadece kaç dakika uzaklıktasın? Doğayla içiçe misin?
            - Sen daha hala hakara makara peşindesin ya. Otel olarak maketimi gördüm oğlum daha ne diyim ben sana?
            - Dişin çok mu ağrıyo lan?
- Bak son kez söylüyorum Sıkılhan. Durum çok ciddi her an otel olarak hizmete açılabilirim. Bunların yapmadıkları şey değil. Bir kerresinde Vahap adında bir arkadaşım ihale esnasında çıkıntılık etti “Bi yeterin lan artık, kenzden kenze koşuyosunuz, şuursuzca müteahhidliğe dalıp mal mülk istifine başladınız bre” dedi. Sonra bi daha Vahab’ı gören olmadı. “Gel kültür merkezi yapacaz” diye bi tenhaya çekmişler bunu, anında takmışlar yürüyen merdiveni, vermişler Storbaks’ı efendime sööliyim, Kentaki tavuğunu, oracıkta AVM olmuş zavallı Vahap. Alo?... Alo, ordasın değil mi Sıkılhan?
            - Alo buyrun oda servisi...
            - Hay senin miki fıtratına pisleyeyim mendebur. Aç da kabaetlerine espiri et sen! Tamam ben şu an içün bir buhran geçiriyor olabilirim amma bu zor zamanımda bana mikilik ettiğini asla unutmayacağım, yazdım bunları deftere Sıkılhan. Unutma, kindar bi nesil yetişiyor... Kapa sen daha telefonu iblis...

*                                 *                                 *

            - Allo Sıkıl, Bunalgül ban. Bişi söölicam sen, Ayfon lardaki 9. 41’in gizemini biliyo musun?
            - Aşur Dayım evdeki elektrik sayacının gizemini çözmüş, kaçak elektrikten kol gibi para cezası girdi...
            - Yaa hemen nooluyo “girmek” felan?... İnanmıyorum sana yaa, erkek arkadaşının ayı olması... Hayvan insan modeli. Ben sana şeyi söölüyorum mal; şimdiye kadarki bütün ayfon reklamlarında telefonun üzerindeki saat hep 9.41’i gösteriyo, hiç dikkatini çekmedi mi, sence nedan?
            - Hayatı sorgulaman çok güzel bişi Bunalgül. Kim verdi sana yanıtı, kendin mi buldun?
            - Bütün gasteler haber olarak birinci sayfadan verdi enternette. Meğersem ilk ayfon o saatte lanse edilmiş, olayın gizemi buymuş. Epılın yönetim katından Bob Borcher “Bilmiyorum, hiç” demiş “dikkat ettiniz mi?” demiş, soona gizemi söylemiş. İşte yani dediğim gibi, o yüzden ööleymiş, bütün reklamlardaki ayfonlar 9.41’i gösteriyomuş...
            - Peki sen Stiv Jobs’un kalbinin Nebraska saatiyle tam 9.41’de durduğunu biliyo musun?
            - Bunu duymadım bak ben... İzninle paylaşıyorum.
            - Paylaş tabi... Ayrıca 9.41’i inçten santimetreye çevirirsen 23.9014 eder.
            - 23.9 cm. İzninle paylaşıyoru... Bi saniye... Niye santimetreye çeviriyoruz ki? Bunun saat 9. 41 le ne alakası var?
            - Bir münasip zamanda, mesela saat 10 da, sizin beyninizi santim santim göverteyim Bunalgül. Çözdün mü gizemi? Eheh evet, ayıyım ben...
            - İzninle paylaşıyorum yürekten. Ayrıca şu arkadaşları da tanıyor olabilirsin: Eşek, köpek, öküz.

Leman Dergisinden Özetlenerek